Hukuku doğa içinde kurgulayabilir miyiz?
Rana Göksu1
Adil bir yaşamı ve geleceği artık sadece insanlar için değil, hayvanlar, ormanlar, nehirler, denizler ve daha başka insan dışı varlıklar için talep ediyoruz. Çünkü doğal yaşamın akışına ve değişimine uyumlu bir yaşam formu oluşturmamız gerektiği gerçeğini her defasında iklim krizinin daha da ağırlaşan neticeleriyle tecrübe ediyoruz. Bu durum istesek de istemesek de toplumsal yaşam kurallarımızı ve pratiklerimizi değiştiriyor.
Hukuk, toplumsal yaşamımızı büyük ölçüde biçimlendirir. Bu yazıda "Adalet sistemimiz içinde 'doğa' nerede?" sorusu etrafında değenlendirme yapacağım.
Hukukta "çevre"yi ilk kez duymuyoruz; çeşitli ekonomik ve politik kaygılarla "insan için çevre" anlayışı doğrultusunda bir insan hakkı olarak çevre hakkı, yaklaşık elli senedir hem uluslararası hukukta hem de ulusal hukuklarda tanınmıştır. Bu hak konsepti, toplumsal yaşam ile doğal yaşam ayrımını yaratan kurguyu değiştirmeyip; aksine, insana öncelik tanıyan ve önce insanın sağlığını ve refahını gözeterek, insanları yaşadığı doğal ortamdan koparan anlayışı pekiştirmiştir. "Üstün bir varlık olarak insan" ve "diğerleri" düzeninden kaynaklanan sonuçlara ise iklim kriziyle, türlerin yok oluşlarıyla, önüne geçilmesi güç, büyük orman yangınlarıyla ve genel olarak ekolojik krizi tecrübe ediyoruz.
Doğaya haklar tanımak
Mevcut hukuk sistemlerinin etkili çözümler üretememesi ve artık ertelemenin veya görmezden gelmenin imkânsız olduğu küresel çaplı krizler, insan dışındaki varlıkları hukuk içinde yeniden düşünmemize, bu varlıklarla kurduğumuz ilişkinin niteliğini sorgulamamıza ve hatta yeni tanımlamalar veya açılımlarla doğaya da haklar tanımamıza neden oluyor.
Hukuk sistemlerine insan dışındaki varlıkların nasıl dahil edileceği ve tercih edilen yolun gerçek anlamda etkili ve nihai çözümler sağlayıp sağlamayacağı ise ayrıca tartışılması gereken önemli bir konudur. Ancak bu tartışmadan önce, dünyada neler olup bittiğini takip etmek ve hukuktaki bu dinamiği anlamaya çalışmak, etkili çözümleri değerlendirme açısından yol gösterici olacaktır.
Doğanın haklarını tanıyan ilk ülkeler
Ekvador 2008 yılında yürürlüğe giren anayasasıyla, doğanın haklarını anayasasında tanıyan ilk ülke oldu. Öyle ki anayasa metnine göre doğanın kendine has ve kendi niteliklerinden kaynaklanan hakları, insan haklarıyla eşit kabul edildi. Aynı şekilde Bolivya da Ekvador'u takip ederek 2011 yılında anayasasında doğanın haklarını tanıdı.
Her iki anayasa da Türkçesi "Toprak Ana" / "Doğa Ana" olan Pachamama'ya, anayasal bir statü vererek, İnka inanışından gelen bu yerli motife aynı zamanda hukuksal bir anlam yükledi. Bu noktada belirtmek gerekir; bu iki Anayasa'nın doğayı ele alış şekilleri farklı perspektiflerden beslenir: Bolivya Anayasası doğayı insan için "kaynak" olarak gören çevre hakkından uzaklaşamazken; Ekvador Anayasası açık ifadelerle doğayı bir hak öznesi olarak tanımıştır.2
Nehirlerin hakları
Anayasal düzenlemeler gibi kağıt üzerindeki düzenlemeler her ne kadar önemli olsa da, uygulaması olmayan bir düzenlemenin, varlığından bahsetmek mümkün değildir. Bu nedenle, böylesi ilerici düzenlemelere sahip bu iki anayasanın gerçekten etkili olup olmadığını değerlendirmek için uygulamalarına bakmamız gerekir.
Yol çalışmaları nedeniyle önemli ölçüde zarar gören Ekvador'daki Vilcabamba Nehri için, nehir kenarında yaşayan bir çift, hukuki mücadele başlatmış ve bu mücadele 2011 yılında Ekvador Anayasası'ndaki doğanın haklarını içeren maddeler nedeniyle nehir lehine sonuçlanmış ve tarihe geçmiştir.3
Benzer başka bir mahkeme kararını ise Kolombiya'da görüyoruz. Yerel yönetimin ihmaliyle yasadışı yürütülen madencilik faaliyetlerine karşı Kolombiya Temyiz Mahkemesi, 2018 yılında Atrato Nehri için 160 sayfayı aşan kapsamlı bir karar vermiştir.4 Bu kararda mahkeme açık bir şekilde nehri bir hukuk öznesi, sujeto de derechos, olarak tanımış ve böylece nehrin haklarının korunması gerektiğine hükmetmiştir. Bu karar özelinde ayrıca mahkemenin tanıdığı yeni bir hak konsepti olarak "biyo-kültürel hakları" da göz ardı etmemek gerekir. Mahkeme, bu hakların aktif olarak gözetilmesi için ise yerli halkın ve hükümetin iş birliğiyle oluşturulacak, nehir adına hareket edecek bir temsilciler heyetinin yaratılmasına hükmetmiştir. Mahkemenin genel yaklaşımı ve kararlardaki gerekçelendirmeler5 dikkat çekicidir.
Kolombiya Anayasa Mahkemesi de 20116 ve 20157 yıllarında da benzer kararlara imza atmıştır. Bu anlamda Kolombiya, uygulama açısından zengin bir ülkedir.
Kültürel çeşitlilik, biyolojik çeşitlilik ve hukuk
Kolombiya kadar ilerici olmasa da 2011 senesinde Yeni Zelanda ve Hindistan'da da benzer hukuki yönelimler olmuştur.
Yeni Zelanda'da Whanganui Nehri için, Hindistan'da Ganj ve Yamuna nehirleri ve Hindistan'daki Gangotri ve Yamunotri buzulları için hukuki statü, bu sefer de yönetim ile yerli halk arasında yapılan hukuki anlaşmalar neticesinde tanınmıştır. Bu hukuki girişimler sayesinde nehirler ve buzullar nesne konumlarından çıkıp özne haline gelmişlerdir ve bu statü değişiminin neticesiyle hak sahibi olmuşlardır. Bu durum, insan merkezli klasik hukuk geleneği açısından önemli bir kırılma noktası olarak görülebilir. Çünkü doğa sadece insanın sahip olduğu ve "sadece kaynak" olarak insanın kullanımına hazır çevresel bir faktör olmaktan çıkıp haklarıyla var olan bir hukuk öznesi, başka bir ifadeyle aktör, haline gelmiştir.
Nesneden özneye: Değişen kurgular
Burada sorulması gereken önemli soru şu olmalıdır: Hukuktaki öznelerin değişme potansiyeli bize ne gösterir? Bu potansiyel bize hukukun statik olmadığını; özellikle tanımların ve buna bağlı olarak bu tanımların hukuk içindeki varlıklarının zamanın ruhuna, çağın ihtiyaçlarına ve yaşamın getirdiklerine göre her zaman değişebileceğini gösterir; ki doğayı hukukta özne olarak tanıma, ona insanın haklarıyla eşit önemde haklar sunma eğilimi, bize hukuk sistemlerindeki değişime ilişkin ihtiyacı ve hukuktaki tanımların, koşullara göre yeniden kurgulanabilme potansiyelini kanıtlar.
Hukuk, doğal gerçeklikten farklı olarak, hukuk alanı dışında var olması mümkün olmayan, insan tarafından yaratılmış bir yapıdır. Buna göre, tüm varlıklar için ortak bir yaşam ve gelecek kurma ve sürdürme hedefi içindeysek; öncelikle insandan başka tüm formları ve onların özgün değerlerini görmeliyiz.
İnsanı yüceltme amacı doğrultusunda bilimle, hukukla veya bir şekilde kültürle normalleştirdiğimiz insan dışındaki herkese/her şeye yönelen sistemsel ayrımcılıkları ve adaletsizlikleri fark etmeliyiz. Toplumsal yaşam ile doğal yaşam arasında derinleşen uyumsuzluğun ve kopukluğun giderilmesi için ilk önce bu kökleşmiş ikili yapıyı fark etmeliyiz.
"Farklı bir ilişkilenme hâli mümkün olabilir mi?" sorusundan hareketle; doğayı beşeri sistemlerimiz içinde biçimlendirmekten ziyade, doğayı hak öznesi olarak tanımak da dahil olmak üzere, doğanın işleyişine uygun yeni bir sistemi kurgulamamız gerekir.
Doğayı bir şekilde içeren ve gözeten tüm hukuki genişlemeler çok önemli ve umutlandırıcı olsa da maalesef hukuki düzenlemelerin yeterli olmadığını pek çok kez tecrübe ettik ve ediyoruz. Etkili çözümler için önce doğru soruları sorabiliyor olduğumuzdan emin olmalıyız. Örnekler doğrultusunda bu görüşü açıklarsam: Ganj ve Yamuna nehirleri, hukuk öznesi olarak tanınmış olmalarına rağmen hâlâ dünyanın en kirli nehirleri arasında sayılmakta; Ekvador'daki Amazon ormanlarında ise madencilik faaliyetleri hâlâ devam etmekte. Durum böyle olunca belki de "Doğayı hukukumuza nasıl davet edeceğiz?" sorusu yerine, eğer hukuk bizim için olmazsa olmaz ise "Hukuku doğanın içinde nasıl yeniden kurgulayacağız?" sorusu üstünde düşünebiliriz.
- Rana Göksu, LL.M., Doktora Adayı, Bremen Üniversitesi Hukuk Fakültesi. İnsan dışındaki varlıkların hukuk süjesi olabilme potansiyelleri üzerine doktora araştırmasını Bremen Üniversitesi'nde (2020, Almanya) yürütüyor. Goethe Üniversitesi'ndeki (2019, Almanya), Yüksek Lisans (LL.M.) tezinde, hukuk öznesini Atrato Nehri örneği üzerinden çalıştı. İstanbul Bilgi Üniversitesi'ndeki (2018) İnsan Hakları Hukuku Yüksek Lisans (LL.M.) çalışmasını "Yeni Bir Hukuk Paradigması için Küresel Yeryüzü Anayasacılığı" başlıklı tezle tamamladı. Bayraktar Hukuk Bürosu'ndaki yasal stajından sonra, İstanbul Barosu'ndan avukatlık ruhsatını aldı (2016). Hafıza Merkezi'nin hukuk depertmanında staj yaptı. Farklı ülkelerdeki sivil toplum kuruluşlarında, sürdürülebilir yaşam odaklı ve toplumsal eşitsizliği önleme amaçlı projelerde gönüllü olarak çalıştı. Yeşil Düşünce Derneği üyesi. Doğa - kültür ve insan - insan ötesi ilişkilerini çalışan sanatsal ve antropolojik çalışmalarla ilgileniyor.↩
- Ekvador Anayasası, 2008, madde 71-74 ve madde 10.↩
- Sofia, Suarez (2013), 'Defending Nature: Challenges and Obstacles in Defending the Rights of Nature Case Study of the Vilcabamba River', CEDA -- Friedrich Ebert Stiftung; Loja Yerel Mahkemesi, 30.03.2011 tarihli 11121-2011-0010 numaralı karar; Göksu, Rana (2016), 'Yeni Anayasa Arayışında Vilcabamba Nehri'ni Bulmak', Güncel Hukuk Dergisi, 8-152, s. 30-32.↩
- Kolombiya Temyiz Mahkemesi, 04.05.2018 tarihli STC4360 numaralı karar. İspanyolca orijinal karar için: https://cdn.dejusticia.org/wp-content/uploads/2018/01/Fallo-Corte-Suprema-de-Justicia-Litigio-Cambio-Climático.pdf?x54537; İngilizce detaylar için: https://www.dejusticia.org/en/climate-change-and-future-generations-lawsuit-in-colombia-key-excerpts-from-the-supreme-courts-decision/; https://www.escr-net.org/caselaw/2019/stc-4360-2018, Erişim tarihi: 08.08.2020.↩
- Örneğin kavramsal nüans olarak "doğa" ve "çevre" kullanımları tartışıldı; farklı etiksel yaklaşımlar ışığında doğa merkezli etik anlayışına uygun bir düzeni teşvik edildi; yerlilerin kültürel birikimleri ile biyolojik çeşitlilik arasında bağ kurularak birlikte değerlendirildi.↩
- Kolombiya Anayasa Mahkemesi, 24.08.2011 tarihli C-632 numaralı karar. Detaylı bilgi için şu İngilizce akademik makaleye bakılabilir: Calzadilla, Paola Villavicencio (2019), 'A Paradigm Shift in Courts' View on Nature: The Atrato River and Amazon Basin Case in Colombia', Law, Environment and Development Journal, 15/0, s. 3.↩
- Kolombiya Anayasa Mahkemesi, 20.02.2015 tarihli T-080 numaralı karar. İspanyolca dilindeki kararın orijinaline şu bağlantı ile ulaşılabilir: http://legal.legis.com.co/document/Index?obra=jurcol&document=jurcol_17e7db6ab328492fa95a076e3ed9da8d, Erişim tarihi: 08.08.2020.↩