İklim değişikliği, kadınlar ve adil bir gelecek
Akgün Ilhan1
İklim değişikliği insanlığın şimdiye kadar karşı karşıya kaldığı en büyük sorun. Var etmekten çok yok eden küresel bir toplumsal düzen bunun baş sorumlusu. Bir değişim gerekiyor. O değişim yolda, geliyor. O değişimin öncüleri iklim değişikliğinden en şiddetli biçimde etkilenen genç kadınlar. Dünyanın dört bir yanından gelen Greta Thunberg, Licypriya Kangujam, Vanessa Nakate, Howey Ou ve Xiye Bastida gibi iklim adaleti aktivisti genç kadınlar dünyaya sesleniyor: Evimiz yanıyor! İklim adaleti hemen şimdi!
İklim nasıl değişiyor?
Yerküremiz, Sanayi Devrimi'nden bu yana 1°C ısındı. Çünkü endüstriyel üretimden tutun da ulaşıma ve ısınmaya kadar hemen her türlü insani faaliyette fosil yakıtları kullanır olduk. Başta fosil yakıtların kullanımı sonucu atmosferimize salınan sera gazları (karbondioksit, metan, su buharı, ozon, azot oksit vb.) dünyamıza ulaşan güneş ışınlarının yansımasını kısıtlayarak bir kısmının tekrar yeryüzüne dönmesine neden oluyor. İşte o 1°C'lik fark buradan kaynaklanıyor. Bu kadar ısınma bir bardak su için fazla sayılmayabilir. Ancak koca gezegenimiz için bu önemli bir artış. Nitekim küresel ısınma yerküreyi aşırı iklim olaylarıyla (kuraklık, seller, sıcak dalgaları, siklonlar, kasırgalar, tayfunlar, fırtınalar vb.) alt üst ediyor. Buzulların erimesi ve denizdeki ısıl genleşme sonucu deniz seviyesi yükselmesi sonucu zaten kısıtlı topraklarımızı da kaybediyoruz. Yani dünya nüfusu artarken yaşam kaynaklarımız kirleniyor ve azalıyor.
Daha da kötüsü sera gazı emisyonları bu şekilde artmaya devam ederse, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) 6 binden fazla bilimsel araştırmayı inceleyerek hazırladığı 1,5C Küresel Isınma Özel Raporu'nda belirtildiği gibi 2030 ile 2052 yılları arasında dünyanın sıcaklığı 1,5°C sınırını geçecek. Bu sınırı geçmek insanlığın sonunu getirebilir. Küresel ısınmayı 1,5 C ile sınırlamak, gezegenimiz üzerindeki pek çok olumsuz etkinin azaltılması demek. Bunun için küresel emisyonları 2030'te 2010 yılına göre yüzde 45 azaltmak ve 2050'de ise net sıfır emisyona ulaşmak gerekiyor. Yani tarımda, enerjide, sanayide ve kentlerde hızlı ve geniş kapsamlı dönüşümler şart. Kömür rezervinin en az yüzde 80'inin, petrolün yüzde 30'unun ve doğal gazın yarısının toprakta bırakılması gerekiyor.
İklim değişikliğinden en fazla kimler etkileniyor?
İklim değişikliği herkesi ve her canlıyı olumsuz etkilese de bazılarını daha fazla etkiliyor. İklim değişikliğiyle birlikte mevcut adaletsizlik büyüyor. Bu adaletsizliğin en büyük payı kadınlara ve kız çocuklarına düşüyor. Çünkü kadınlar zaten adaletsizlik ve eşitsizlikten muzdarip oldukları için iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine de erkeklere göre daha şiddetli biçimde maruz kalıyor. Sel, taşkın, kuraklık gibi aşırı iklim olayları yüzünden daha fazla kadın yerinden ediliyor, göçe zorlanıyor ve yoksullaşıyor. İklim mültecisi kadınları erkeklerden daha çetin hayat şartları bekliyor. Özellikle yoksullukla boğuşan ülkelerin kadınları, mülkiyet hakkından mahrum kalmak, eğitim ve sağlık haklarından yararlanamamak ve gelir sahibi olamamak gibi kısıtlayıcı faktörler nedeniyle toplumsal hiyerarşi piramidinin en altında yer alıyor. Dolayısıyla kadınlar iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden de en fazla etkilen grup hâline geliyor.
Dünya Gıda ve Tarım Örgütü'nün 2011 yılında basılmış Tarımda Kadınlar adlı raporunda da belirtildiği gibi teknolojiye ulaşamayan, daha az ürünü ve tarım toprağı olan ve dolayısıyla daha az geliri olan kadın çiftçiler, erkeklere göre iklim değişikliğinden daha olumsuz şekilde etkileniyor. Alman Kalkınma Enstitüsü'nün 2009'da yayımladığı İklim Değişikliğine Adaptasyon ve Toplumsal Cinsiyet raporuna göre ise gelişmekte olan ülkelerde gıdanın yüzde 60 ila 80'inin üretilmesini sağlayan kadınlar, bütün tarım topraklarının ancak yüzde 10'una sahipler.
Sahra altı Afrika'da evlerinden kilometrelerce uzaklıktaki çeşmelerden kuyulardan su taşımak öncelikli olarak kız çocuklarının görevi. Gelişmekte olan ülkelerde şebeke suyunun olmadığı bölgelerde temiz suya erişmek büyük bir mesele. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'nun (UNICEF) 2016 tarihli verilerine göre Moritanya, Somali, Tunus ve Yemen'de eve günlük su getirme işi bir saatten fazla sürebiliyor. Sahra altı Afrika'da 24 ülkeyi kapsayan bir araştırmaya göre eve su taşıma işi 3,36 milyon çocuğa ve 13,54 milyon yetişkin kadına yıkılmış durumda. Birleşmiş Milletler'e göre bir Afrika ülkesi olan Malavi'de eve su taşıyan kadınlar ortalama 54 dakikasını bu işe harcarken, erkekler sadece 6 dakika harcıyor. Gine ve Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti'nde de kadınların su taşıma için kaybettikleri zaman 20 dakika ile erkeklerin iki katı.
Kadınlar susuzluğun, açlığın ve yoksulluğun bedelini kayıp zamanlarıyla ve kaçan fırsatlarla ödüyor. Kadınlar ve kız çocukları hayatlarının önemli bir kısmını su bulmaya ve taşımaya harcayıp en temel eğitim haklarından mahrum kalıyor. Ve elbette eğitimsiz kız çocukları yaşam mücadelesinde ve bağımsız bireyler olma yolunda erkeklerden geride kalıyor. Hatta bu çocuklar saatlerce süren rutin su taşıma yolculuklarında, güvenliksiz ortamlarda tacize ve tecavüze de uğrayabiliyor.
İklim değişikliğine bağlı kuraklık gıda kıtlığını da beraberinde getiriyor. Pek çok yoksul ülkede gıda kıtlığı söz konusu olduğunda da kız çocuklarına oğlanlara göre daha az gıda sağlanıyor. Kız çocuklarının yetersiz beslenmesi sonucu çeşitli hastalıklara karşı bağışıklığı düşüyor ve hastalanma olasılıkları yükseliyor. Ayrıca genç kadınların regl dönemlerinde kişisel hijyen için daha fazla suya ihtiyaçları olmasına rağmen yeterli temiz suya erişemiyor olması çeşitli hastalıkları beraberinde getiriyor.
Kadınlar, kendilerine yüklenen toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle ev içi işlerini çoğu zaman tek başlarına yüklenmiş durumdalar. Özellikle de aşırı iklim olaylarına bağlı afetlerde hasta ve yaşlı aile bireylerine bakmak için ekonomik getirisi olmayan görünmez emek vermek durumunda kalıyorlar. Ev içi bakım yükünün altında ezilen kadınlar dışarıda para kazanmaktan mahrum bırakıyor. Bu da onları erkekler karşısında ekonomik güvencesi olmayan kırılgan bireyler haline getiriyor.
Bu sorunlar sadece yoksul ve gelişmekte olan ülkelerde yaşanmıyor. Gelişmiş ülkelerin yoksul kadınları da yoksul erkeklerine göre felaketler karşısında daha kırılgan durumdalar. Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) yapılan araştırmalara göre kasırga ve tayfunlar sonrasında kadınların parasal gelir getirmeyen ev içi işlere (çocuk, hasta, yaşlı bakımı vb.) ayırdıkları zaman artıyor. Bu durum kadınların ekonomik kazanç sağlamasını kısıtlıyor. Böyle durumlarda kadına karşı şiddet de artıyor. Kadınlar ev dışında çalıştığında da aynı işi yaptıkları erkeklerden daha az kazanıyor. Aynı işi yapan erkekler bir dolar kazanırken kadınlar ortalama 78 sent alıyor. Bu kıyaslamaya etnik grupların kadınları katıldığında ise aynı işi yapan erkeklerin aldığı her bir dolara karşılık siyah kadınların 64 sent ve Güney Amerika kökenli kadınlarınsa sadece 56 sent kazandığı ortaya çıkıyor.
İklim adaleti ve cinsiyet eşitliği
Görüldüğü gibi iklim değişikliği kadınlar için zaten adil olmayan bir sosyo-ekonomik toplumsal düzeni daha da sert hâle getiriyor. İklim değişikliğinin etkilerinin adil paylaşımı ve ona adil çözümler oluşturulması gerekiyor. Bu adaletsizliğe karşı yıllardır süren küresel bir mücadele var. Birleşmiş Milletler İklim Krizi Çerçeve Sözleşmesi kapsamında cinsiyet ve iklim adaleti için önemli kararlar alındı. Ayrıca Yeşil İklim Fonu da toplumsal cinsiyeti iklim çalışmalarının bütün süreçlerine ve uygulamalarına uyarlayan çalışmaları destekliyor. Ve elbette ki kadınların liderliğinde iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerine ve toplumsal adaletsizliğe karşı Hindistan'da ortaya çıkan Narmada Hareketi'nden Türkiye'de Karadeniz bölgesinde yapılması planlanan HES'lere karşı direnişe kadar iklim adaleti mücadelesi yerel ölçekte de tüm hızıyla yaşanıyor.
Peki, ne yapmalı?
Türkiye'de sıcaklık artışı şimdiden 1,5°C'yi geçmiş durumda. Küresel iklim değişikliğinin en sert biçimde yaşandığı coğrafyalardan birinde yaşıyoruz. Sıcaklıklar arttıkça sellerle kuraklık arasında savrulmaya devam edeceğiz. İklim değişikliğiyle uyumlu enerji, su, gıda ve kentleşme politikalarının geliştirilmesi ve hayata geçirilmesi için kaybedecek vakit yok. Daha adil bir yaşamı birlikte kurmak ve gelecek nesillere temiz bir gezegen bırakmak için hemen, şimdi harekete geçmek gerekiyor. Bu görevleri hakkıyla yerine getirmeleri için hükümetler ve yerel yönetimler üzerinde toplumsal baskı oluşturmak gerekiyor.
Bu toplumsal değişimin tetikleyicisi, sürdürücüsü, savunucusu ve takipçisi herkesten önce siz genç kadınlar olacaksınız. Ailenizde, okulunuzda, işinizde, yaşadığınız mahallede ve şehirde başka kadınlarla birleşip geleceği birlikte tasarlayacaksınız. Damla damla birbirinize eklenip dalgaları oluşturacak, umutsuzluk yangınlarını söndüreceksiniz. Hem kadın hem de genç olmanın gücünü birleştirip, durdurulmayacak bir felaket ve gerçekleştirilemeyecek bir hayal olmadığını herkese ispatlayacaksınız.
Evimiz yanıyor! Kül olmadan söndürmek için kadınlarla iklim adaleti, hemen şimdi!
- Dr. Akgün İlhan, Su yönetimi uzmanı. 2017 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği bölümünde "Çevre ve Turizm" ve "Çevresel ve Sosyal Perspektiflerden Sürdürülebilirlik" adlı iki ders veren Akgün İlhan'ın çeşitli dergi ve kitaplarda su krizi ve iklim değişikliği üzerine yazıları bulunmaktadır. Yeni Bir Su Politikasına Doğru: Türkiye'de Su Yönetimi, Alternatifler ve Öneriler (2011) adlı kitabın yazarı olan İlhan, Açık Radyo'da 2012-2018 döneminde yayınlanan Su Hakkı adlı radyo programının ve Mayıs 2018'den bu yana devam eden Sudan Gelen adlı programın yapımcısı ve sunucusudur. İlhan aynı zamanda Mercator-İPM araştırmacısı olarak İstanbul Politikalar Merkezi'nde çalışmaktadır.↩